Sisli bir havada, ıssız ormanın içerisinde uluyan kurtların sesleriyle birlikte koşuyorum. Kalbimde inanılmaz bir korku ve belirsizlik var. İğrenç kahkaha sesleri kulağımı tırmalıyor, kahkahaların atıldığı yöne kafamı çevirdiğimde dava arkadaşlarımı görüyorum. Bazılarının elinde balta, bazılarının elinde bıçak bazısının ise sopa var. Ellerindekileri havaya savurarak beni kovalamaya başlıyorlar. Ben de çok hızlı bir şekilde durmaksızın koşmaya çalışıyorum. "Ne yapıyorsunuz, ben sizin davadaşınızım, yoldaşınızım, durun, yapmayın" diyorum fakat beni dinlemiyorlar ve beni kovalamaya devam ediyorlar. Ormanın sonuna kadar bu şekilde kovalamaya devam ettiler. Ayaklarıma diken batıyor, giysilerim çalılara takılıyor, hızlı koşarken ayağım burkuluyor korku ve endişe içerisinde bir çıkış yolu aramaya çalışıyorum. Onlar ise yüzlerinde o iğrenç kahkaha ile alabildiğine hızlı koşuyorlar ve beni yakaladıklarında sanki öldüreceklermiş ya da ellerindeki aletler ile beni keseceklermiş gibi duruyorlardı. Biraz daha koştuktan sonra çıkmaz yola gelmiştim. Önümde kocaman bir çukur vardı.