Gerçek şu ki Batılı bilim adamı, bu bilimleri ele alırken her şeyiyle kendini bilime verdiğini ve pozitif bir dikkatle konusuna eğildiğini sanmaktadır. Oysa o; birtakım ön kabullerle sahaya girmiş olduğunun ve –farkında olsun ya da olmasın- bu ön kabullerin, konuyu ele alış şeklinde ve araştırmasından çıkardığı sonuçlarda etkili olduğunun da farkında değildir… Bu ön kabuller ise dini ve dinden alınan bütün ilhamları bütünüyle araştırma alanının dışına çıkarma gereğini duymaktır. Hatta batılı bilim adamı, bu ön kabule dayalı böyle bir tutumun üzerinde ısrarla durmasının, bilimsel araştırma karakterinin kendisine dayattığı bir görev olduğunu; çıkartılacak sonuçların doğruluk ve gerçeklik boyutlarının da bu ‘kutsal’’ görevi yerine getirişindeki samimiyetin boyutuna bağlı olduğunu sanmaktadır.
İşte bizim yolumuz bu noktada onların yolundan ayrılmakta ya da ayrılması gerekmektedir.