Yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve resulüdür. O'nu birliğini açık bir şekilde anlatması için, hidayete ulaşan yolları eksiksiz olarak açıklaması için gönderdi. O, Allah'ı birlemeye sürekli davet ediyordu, ta ki bu tevhid her tarafa yayıldı. O, Allah ile korkutuyordu, ta ki katı kalpler yumuşadı ve düzeldi. O, Allah'ın nimetlerini hatırlatıyordu, ta ki kalpler O'nun sevgisiyle genişledikçe genişledi. Allah, O'na, ailesine ve ashabına kurtuluşumuza vesile olacak bir salat ile salat etsin.O halde haydi salâta, haydi felâha!.. Bundan sonra; Allah Teâla mahlûkatı ümit, korku ve sevgi ile birlikte kendisine ibadet etsinler diye yaratmış, vücuda getirmiştir. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56) Allah (Subhanehu ve Teâlâ)'ya ancak O'nu bildikten sonra kullukta bulunulabilir. Bu sebeple gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri birliğine ve yüceliğine delil olması için yaratmıştır. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "Allah, yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratandır, işler bunların arasında iner durur, ta ki Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve iliminin her şeyi kuşattığını bilesiniz.” (Talak, 12) Malumdur ki ibadet üç esas üzerine bina edilmiştir: Korku, ümit ve sevgi… Bunların hepsi de farzdır, gereklidir. Bu üçünü bir arada bulundurmak gerekir. Bu yüzden selef, bunlardan biriyle ibadet edip diğerlerini ihmal edenleri kınamışlardır. Şüphesiz Haricilerin ve benzerlerinin bid'atleri, korku konusuna önem verip sevgi ve ümit boyutundan yüz çevirmelerinden kaynaklanmıştır. Mürcie'nin bidatleri ise sadece ümide yapışıp kalmalarından ve korku boyutunu ihmal etmelerinden kaynaklanmıştır. Kendilerini abid gören İbahiye ve Hululiye fırkalarının bidatleri da sevgiye fazla önem atfedip korku ve ümit boyutuna sırt çevirmelerinden dolayıdır.